Rektörümüzden

rktr1

   

 

   BU BİR

   GELİŞİMSEL TANIMA,

   GÖZLEM YAPMA,

   FARK ETME VE ÖNLEM ALMA MODELİ

Günümüzde özelde ülkemizde, öğrencinin bir üst eğitim kurumuna yönlendirilmesi daha çok akademik performansa dayalı olarak yapılmaktadır. Akademik performans, yönlendirme sürecinde çok yeterli ve objektif bir faktör olsa dahi, bu sadece öğrencinin başarı düzeyini yani ne başardığını gösterir fakat neyi başarabileceğini tam olarak göstermeyebilir. Bunun anlamı öğrencinin doğru yönlendirilmesi için birçok yönü ile tanınması ve kendisine tanıtılması gerekmektedir. Tanıma sürecinin de anlık değil gelişimsel bir anlayışla yapılması gerekmektedir. Bu sürece sadece okul ve öğretmen değil, aile, arkadaş, akrabalar (sosyal destek sistemleri) ve sivil toplum örgütleri de dahil olmalıdır. Sadece akademik performansa dayalı olarak yapılacak bir yönlendirmede binlerce sayıda birinci olan öğrenci ile aynı sınavda yanlış sayısı doğru sayısından çok daha fazla olarak sıfır puan almış olan öğrenci nasıl açıklanabilir. Birine her şeyi biliyor, diğerine ise hiçbir şey bilmiyor mu denilecek. Birine potansiyeli tam ve her şeyi başarabilir, diğerine ise potansiyeli yok ve hiçbir şeyi başaramaz mı denilecek. Bu ifadelendirmeler ya da etiketlemeler doğru olsa dahi her iki çocuk risk altındadır. Birinci grupta olanlar başarma kaygısı ya da korkusunun girdabında uzun süre kalmanın verdiği acıdan kurtulmak ve her başarı durumunda kendisine ilişkin yeni bir beklentinin olacağı kaygısından kurtulmak için seçeceği yol hiçbir şey yapmamaktır. İkinci grupta olan çocuk bir şey yapıp başarısız olmaktansa hiçbir şey yapmadan başarısız olmayı tercih edecektir. Çünkü başarısızlık duyusu çok güçlü bir duygudur ve bu duygunun bir şekilde açıklanması gerekir. Neden başarısızım, çünkü hiçbir şey yapmıyorum da ondan demek için. Sonuçta her iki çocuğu da kaybetme riski vardır denilebilir.

Temel amaç, öğrencinin ne başardığını neyi başarabileceğini belirlemektir. Bu belirlemenin de alık değil, bir kaç sınava dayalı değil süreç içinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu süreçte sadece okul ve öğretmen değil sosyal destek sistemlerinin etkin ve işlevsel olarak yer alması gerekmektedir. Bu geniş sosyal ağ içinde var olacak olan çocuk gelişim ve olgunlaşma düzeyine uygun etkileşime girmek ve kendini test etme imkan bulacaktır. Bu süreç, bireyin olgunlaşa düzeyine uygun çevreyle kurduğu etkileşimler sonucu olarak tanımlanan öğrenme ile ilişkilendirilirse daha da anlamlı olur. Günümüzde sınıflar ve sınıf içi etkileşimler çocuğun her yönü ile tanınmasına imkan verecek nitelikte değildir. Çünkü sınıf içi etkileşimler daha çok akademik performansa göre şekillenmektedir. Çocuğun sınıf içinde neyi başarabileceğine ilişkin bir deneyime sahip olması ancak parmak kaldırması, Soru sorması, sorulan soruya cevap vermesi ve ödevini paylaşması ile mümkün olabilmektedir. Sınıf içinde bu davranışları düzenli, tutarlı, etkin ve işlevsel olarak kaç öğrencide gözlemek mümkündür. Bu sorunun cevabı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bunun nedeni olarak öne sürülen sistem ve sistemin ön gördüğü akademik performansa dayalı sınav/lardır denilebilir.

Bu duruma çözüm olabilecek bir çok girişimde bulunulmuştur. Çok iyi niyetli olan bu girişimlerin neden istenen sonucu vermediği ya da veremediği bir faktöre bağlıdır. Bu faktörlerin birini öne çıkarıp günah keçisi ilan etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu süreçte kendimize doğru sorular sormamız ve bu soruların cevabını birlikte aramaya ihtiyacımız vardır. Dünyada bir sistem uygulanmaktadır. Uluslar arası sınavlarda başarı düzeylerine göre değerlendirildiğinde örnek alınabilecek sistemler gibi düşünülebilir. Bu bağlamda örnek alınacak şey nedir? Esas mıdır yoksa usul müdür? Esası merkeze alan usulü göz ardı eden sistemlerde, usulü esas alıp esası göz ardı eden sistemlerde çocuğun kaybolma riski vardır. Finlandiya esası usulü esas almış usulü göz ardı etmiş başarılı olmuş fakat intiharın en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.

Bu bağlamda Türkiye olarak bizim kendimize ait esas ve usulü bir araya getirmiş, kendi öz değerlerimize sahip (değerler eğitimi) uluslar arası becerilere sahip, kendi ile barışık, kendine yeten bireyler yetiştirmek olmalıdır.

Bu amaca ulaşmak için, anlık seçimlere dayalı olmaktan daha çok gelişimsel bir sürece ihtiyaç vardır. Çocuğun doğduğu andan başlayarak gözlenmesi ve tanınması gerekmektedir. Önerilen " Büyük Aile Öğrenme Esnekliğine Dayalı Bütünleşik Kalıcı Öğrenme Modeli" çocuğun gelişimsel tanınmasını, bu tanımaya bağlı olarak gözlenmesini, yapılan gözlemlere dayalı olarak fark edilmesini ve bu farkındalığa dayalı, koruyucu, geliştirici, iyileştirici, eğitsel, sosyal ve psikolojik önlemler almayı gerektirmektedir. Modelin bir başka özelliği ise, bu sürece toplum temelli bir anlayış kazandırması ve herkesin sürecin içinde olmasını sağlamasıdır.

Süreç nasıl işleyecek? Süreç çocuğun sisteme dahil olduğu andan başlayarak lise eğitimi bitinceye kadar devam edecektir. Okul öncesi dönemde çocukların doğru deneyimlere sahip olmasını sağlamak için ailelerin bilgilendirilmesi sağlanacaktır. Bu bilgilendirmeye dayalı olarak aylara göre hazırlanan "Gelişimsel Gözlem Formları" kullanılarak aileler yapacakları gözlem sonuçlarını sisteme kaydedeceklerdir. Sisteme kaydedilen sonuçlara göre her bir çocuğun bilişsel, duygusal, fiziksel, psikolojik ve öğrenme stiline ilişkin güçlü, eksik ve zayıf yönleri belirlenecektir. Ailelere çocuklarını güçlü yönlerini koruyucu, eksik yönlerini geliştirici ve zayıf yönlerini iyileştirici etkinlikler ve önlemler belirlenecektir. Bu etkinliklerin ve yardımların verilmesinden sonra ailenin yapacağı gözlemlere göre süreç yeniden planlanacaktır. Bu uygulama çocuğun kreş ve anaokulu yaşına gelinceye kadar aile ile bu yaşlardan sonra sürece okul ve öğretmen de dahil edilecektir.

İlkokula gelen bir öğrencinin bilişsel, duygusal, fiziksel, psikolojik ve öğrenme stiline ilişkin bilgilerin yer aldığı "Öğrenci Kişisel Dosyaları" olacaktır. Bu bilgiler uygun bir şekilde okulla, öğretmenle ve veli ile paylaşılacaktır. Bu bilgilere dayalı olarak çocuğa ilişkin eğitsel, sosyal ve davranışsal beklentiler oluşturulacaktır. Eldeki bilgilere dayalı olarak sınıflar düzenlenecek ve bu süreçte öğrencinin alacağı eğitsel, sosyal ve psikolojik yardımlar verilecektir. Bu bilgiler sayesinde hiçbir öğrenci bir başkası ile değil kendisi ile yarışacaktır. Nerede bulunduğu ve nereye gelebileceğine ilişkin elimizde objektif ve güncel veriler olacaktır.

Sınıf, öğretilen bir olmaktan çıkıp öğrenilen bir yer olacaktır. Sınıf sadece akademik becerilerin yada bilgilerin kazanıldığı değil sosyal yaşam için gerekli olan tüm dinamiklerin öğrenildiği bir yer olacaktır. Çocuk sınıfta, paylaşmayı, dinlemeyi, söz istemeyi, beklemeyi, farklılıklarla birlikte yaşamayı, birine bir anlatmayı ve birinden bir dinleyerek öğrenmeyi, soru sormayı, sorgulamayı, hayal kurmayı, kurduğu hayali paylaşmayı ve bütün bunların sonunda kendini tanımayı ve kendi olmayı öğrenecektir. Bu çocuğun içinde bulunduğu sınıfa, okula ve topluma aidiyet duygusu kazandıracaktır. Okulöncesi, ilk okul ve orta okul çağları çocuğun, bilişsel, duygusal, davranışsal ve psikolojik olarak kendisini tanıması, çevreyle dengeli ve düzenli bir etkileşim sürdürmesi, iyi insan olma potansiyelini keşfetmiş ve kullanmaya başladığı dönemler olmalıdır. Lise ise çocuğun kendisine ilişkin bu üst düzey farkındalığ kullanarak ilgi ve özellikle yeteneklerine uygun eğitimi alabileceği dönem olmalıdır. Lise çağına gelen bu öğrencinin hangi lisede eğitim görmesi gerektiği süreç içinde herkesin katılımı ve ortak anlayışı ile gerçekleşeceği için özellikle bir sınava ihtiyaç olmayacaktır. Bir sınav olsa dahi bu sınavın çocuğun yönlendirme süreci oranı olabildiğince düşük olacaktır. Model, zaman, enerji ve maddi kaynakları en etkin ve işlevsel şekilde kullanmayı sağlayıcı netliktedir.

Prof. Dr. Fatih SAVAŞAN

Sakarya Üniversitesi Rektörü

WhatsApp Destek Hattı
(552) 877 0 877