Ülkemizde eğitimin değişik kademelerinde uygulanan ulusal sınavların yanı sıra uluslararası PISA testleri, zaten sorunlarla baş etmeye çalışan eğitim sistemimize bir başka sorunu eklemiş görünmektedir. Uygulandığı ülkelerde,
- PISA, halen geçerlik ve güvenirliği sorgulanır standart testlere daha fazla yönlendirmiştir.
- PISA, eğitimde kısa vadeli düzenlemelere itmiştir.
- PISA, sadece okuma, matematik ve fen okur-yazarlığı gibi kısıtlı alanları ölçmekte, diğer alanları ölçmediği için eğitim hedeflerini daraltmaktadır.
- OECD ekonomik gelişmeyi takip eden bir organizasyondur. Ülkelerdeki eğitime okulların ekonomiye katkıları yönünden yanlı bakmaktadır.
- UNICEF, UNESCO gibi Birleşmiş Milletler kuruluşlarının eğitim konusunda meşru görevli kuruluşlardır.
- PISA’yı yürütmek için OECD Amerika’daki okullara ve okul bölgelerine kar amacı ile büyük çaplı eğitimler sunmaktadır. Afrika’da ise kar amacı gütmeden program geliştirme çalışmaları yapmaktadır.
- PISA sınıflarımızı zenginleştirmek yerine tek tip sınava odaklı yaparak güdükleştirmektedir. Öğretmenlere ‘hazır yapım’ derslerle daha az özerklik tanımaktadır.
- Standartlaştırılmış testler öğrenmeyi ağır bir yük haline getirmekte, öğrenme zevkini öldürmektedir.
- Çok geniş yelpazedeki eğitim geleneklerini ve kültürleri sadece bir tane, dar ve önyargılı ölçüt kullanarak ölçmek okullarımıza ve öğrencilerimize onarılamaz zararlar vermektedir.
ü Eğitimde reform, tek tip bir nitelik ölçeğine dayandırılmamalıdır.
ü Her reform bir ulusun sosyo-ekonomik eşitsizliği gibi eğitim dışı faktörleri de göz önüne almalıdır.
ü Alternatif derecelendirme tabloları geliştirilmelidir.
ü Daha fazla paydaş ve uzman katılımı sağlanmalıdır.
ü Sağlık, kişisel gelişim, refah ve mutluluğu artırma hedefi olan ulusal ve uluslararası kuruluşlar sürece dâhil edilmelidir.
ü PISA maliyetleri yayınlanmalıdır.
ü PISA, bağımsız uluslararası gözlem ekipleri tarafından takip edilmelidir.
ü PISA, ulusal ve uluslararası platformlarda tartışılmalıdır.
15 yaş öğrencilerinin okuma, matematik ve fen okur-yazarlık düzeylerini her 3 yılda bir düzenlenerek ölçen PISA (the Program for International Student Assessment) sınavı ilk olarak 2000 yılında uygulanmıştır. Yukarıda belirtilen üç alanın yanı sıra PISA sınavı, işbirliğine dayalı problem çözme gibi, genel veya ders programları arasındaki yeterlikleri ölçmeyi kapsamaktadır. Zorunlu eğitimlerinin son yıllarına doğru öğrencilerin kazanması gereken işlevsel beceriler üzerinde durmaktadır. OECD (the Organization for Economic Cooperation and Development) tarafından koordine edilen PISA sınavı en son 2015 yılında 70’den fazla ülkede uygulanmıştır. Son uygulanan sınava işbirliğe dayalı problem çözme ve finansal okur-yazarlık düzey belirlemesine ilişkin opsiyonel değerlendirme eklenmiştir[1]. 2018 yılında yapılacak PISA sınavına ise ‘global yeterliklere’ ilişkin bölüm eklenecektir[2] . Bu bölüm sınava katılan öğrencilerin global olarak ne derece yetkin bireyler olduğunu, yerel, küresel ve kültürler arası konuları ne derece inceleyebildiklerini, farklı dünya görüşlerini ve bakış açılarını ne düzeyde anlayabildiklerini ve takdir edebildiklerini, diğerleriyle ne düzeyde başarılı ve saygılı bir şekilde iletişimde bulunabildiklerini, sürdürülebilirliğe ve kolektif ferah düzeyine ne oranda katkıda bulunduklarını ölçecektir.
6 Mayıs 2014 tarihli Guardian gazetesinde ‘OECD ve Pisa testleri dünyada eğitimi zedeliyor’ başlıklı ABD ve Avrupa’nın pek çok ülkesinden 83 akademisyen OECD PISA Direktörü Dr. Andreas Scheleicher’a hitaben yayınladıkları mektupta[3] PISA sınavının yarattığı gelişmelere ve olumsuz yönlerine ilişkin endişelerini dile getirmişlerdir.
Her üç yılda bir uygulanan PISA sonuçları uygulanan ülkeler tarafından otorite olarak görülmektedir. Bu da eğitim uygulamalarını derinden etkilemeye başlamıştır. Açıklanan sıralamalar sonucunda iyileştirme umuduyla eğitim sistemlerini gözden geçirmektedirler. Ancak bu konuda ilerleme kaydedilememesinin pek çok ülkede kriz, hatta "PISA şoku" ilan edilmesine ve ardından da PISA süreçlerine göre çok kapsamlı reformlara yol açtığı belirtilen mektupta belirtilen endişeleri şu şekilde özetlemek mümkündür:
- Standart testler geçerlik ve güvenirlik açısından hala sorgulanır durumdadır. Durum böyleyken PISA’nın etkisiyle, standartlaştırılmış testlere dayalı ölçme-değerlendirme sisteminin uygulanmasında bir artışa söz konusudur. Bu da nicel ölçümlere büyük ölçüde bağımlılık yaratmıştır. Örneğin, ABD'de PISA, öğrencileri sınıflandıran, etiketleyen ve öğrenci, öğretmen ve yönetici değerlendirmeleri için standartlaştırılmış test kullanımını artıran son "Race to the Top" programı için önemli bir gerekçe olarak gösterilmiştir. Bu program çerçevesinde, öğrencilerin yanı sıra öğretmenler ve yöneticiler de kusurlu oldukları bilinen bu testlerin (bkz., örneğin, Finlandiya'nın PISA tablosunun tepesinden açıklanamayan düşüşü) sonuçlarına göre sınıflandırılıp etiketlenmektedir.
- kültüre çok değişkenlik gösteren ve eğitime etkisinin ne kadar önemli olduğunu bildiğimiz öğretmen statüsünü ve itibarını kolaylıkla etkilememektedir.
- Eğitimin ölçülebilir yönlerini sadece okuma, matematik ve fen okur-yazarlığı gibi sınırlı alanları üzerinden yapan PISA, fiziki, ahlaki, vatandaşlık ve sanat gibi konulardaki öğrencilerin gelişimi gibi daha az ölçülebilir veya ölçülemez eğitim hedeflerinden uzaklaşmaktadır. Bu da eğitimin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusuna ilişkin şu ana kadar gelinen düzeyi tehlikeye atmaktadır.
- OECD ekonomik gelişmeyi takip eden bir organizasyondur. Bu rolüyle devlet (kamu) okullarının ekonomiye katkıları yönündeki rolüne yanlı bakmaktadır. Öte yandan devlet okullarının tek amacı gençleri kazançlı istihdam bulmaları için hazırlamak değildir. Aynı zamanda öğrencileri demokratik yönetim, ahlaki davranış ve kişisel gelişim, ülkelerin büyümesine ve refah hayatına katkı sağlamak için hazırlamak zorundadırlar.
- UNESCO veya UNICEF gibi Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları, eğitim ve dünyadaki çocukların hayatlarını iyileştirmek için açık ve meşru görevlerini yerine getirmektedirler. OECD'nin böyle bir görevinin olmamasının yanı sıra eğitimde karar verme sürecine etkili demokratik katılım mekanizmaları da yoktur.
- PISA ve bir dizi takip hizmeti yürütmek için OECD, "kamu-özel ortaklıklarını" benimsemiş ve çok uluslu kâr amacı gütmeyen şirketler ile işbirliğine girmiştir; bu kuruluşlar, PISA tarafından ortaya çıkarılan herhangi bir eksiklikten -gerçek ya da algılandığı şekliyle- maddi olarak kazancı hedeflemektedir. Bu şirketlerin bazıları, Amerika’daki okullara ve okul bölgelerine kâr amacı ile büyük çaplı eğitim hizmetleri sunmaktadır. Aynı zamanda OECD'nin PISA programını tanıtmayı planladığı Afrika'da kâr amacı gütmeyen ilköğretim programlarını geliştirme planları da sürdürülmektedir.
- Son olarak ve en önemlisi: küresel testin devamlı döngüsüyle yeni PISA rejimi, çoktan seçmeli test serileri ile çocuklarımıza zarar vermekte ve sınıflarımızı zenginleştirmekten çok güdükleştirmektedir. Ayrıca daha çok komut dosyası kullanılan "hazır" yapım dersler içerdiği için öğretmenler için daha az özerklik sağlamaktadır. Dolayısıyla, PISA, okullarda öğrencilerin ve öğretmenlerin sağlık durumunu tehlikeye atan stres düzeyini çok daha fazla artırmıştır.
Araştırmalar, ülkelerdeki eğitim uygulamalarında bir değişimin, kalıcı ve verimli olabilmesi için onlarca yıl gerektiğini göstermektedir. Oysaki her üç yılda bir yapılan PISA, uygulandığı ülkelerde, sıralamalarını hızlı bir şekilde yükseltmek için hazırlanan kısa vadeli düzenlemelere yoğunlaşmalarını sağlamıştır. Öte yandan bu kısa vadeli düzenlemelerin, özellikle kültürden
Bu gelişmeler, iyi eğitim ve demokrasi uygulamalarının genel prensipleriyle açıkça çelişmektedir:
- Eğitimde ulaşılmak istenen herhangi bir sonuca yönelik yapılacak herhangi bir reform, tek tip bir nitelik ölçeğine dayandırılmamalıdır.
- Uygulanacak her tür reform, bir ulusun sosyo-ekonomik eşitsizliği gibi eğitim dışı faktörlerin önemli rolünü göz ardı etmemelidir. ABD de dâhil olmak üzere birçok ülkede, son 15 yılda eşitsizlik önemli ölçüde artmıştır. Bu durumu ne kadar sofistike olursa olsun herhangi bir eğitim reformunun tamamen değerlendirmesi ve çözmesi mümkün değildir.
- İnsanların yaşamını derinden etkileyen diğer örgütler gibi OECD de, kendi üyeleri açısından demokratik sorumluluğa açık olmalıdır.
Yukarıda belirtilen endişelerin yanı sıra öğrenmenin nasıl geliştirilebileceğine ilişkin OECD’ye getirilen öneriler şu şekilde özetlenmiştir:
- Lig tablolarına alternatifler geliştirin: Değerlendirme sonuçlarını raporlamanın anlamlı ve daha az sansasyon yaratacak yollarını araştırın. Örneğin, 15 yaşındaki çocukların düzenli olarak çocuk işçiliğine itildiği gelişmekte olan ülkeleri, birinci dünya ülkeleriyle karşılaştırmak, ne eğitim ne de siyasi anlamda bir şey ifade etmemekte ve OECD'yi eğitsel sömürgecilik ile ilgili suçlamalara maruz bırakmaktadır.
- İlgili paydaş ve uzman katılımını sağlayın: Bugüne kadar, uluslararası öğrenme konusunda neyin nasıl değerlendirileceği üzerinde söz sahibi olan kişiler daha çok psikometrik ölçüm yapanlar, istatistikçiler ve ekonomistlerdir. Anne-babalar, eğitimciler, yöneticiler, toplum liderleri, öğrenciler, ayrıca antropoloji, sosyoloji, tarih, felsefe, dilbilim gibi disiplinlerden bilim insanlarının yanı sıra sanat ve beşeri bilimlerden bilim insanları vb birçok grubun da masada yer alması çok önemlidir. 15 yaşındaki öğrencilerin eğitiminde neyi, nasıl değerlendirdiğimiz, tüm bu grupların katılımıyla ulusal ve uluslararası düzeyde tartışılmalıdır.
- Değerlendirme yöntemlerini ve standartlarının oluşturulmasında, görevi kamu eğitiminin ekonomik yönünün ötesine geçen ve öğrencilerle öğretmenlerin sağlığı, kişisel gelişimi, refahı ve mutluluğu ile ilgili olan ulusal ve uluslararası kuruluşları dâhil edin. Bunlara yukarıda adı geçen Birleşmiş Milletler örgütlerinin yanı sıra öğretmen, veli ve yönetici derneklerinin de bir kısmı dâhil olacaktır.
- PISA uygulamasının doğrudan ve dolaylı maliyetlerini yayınlayın ki üye ülkelerdeki vergi mükellefleri bu testlere harcanan milyonlarca doların alternatif kullanımlarını düşünebilsinler ve bu testlere katılımlarını sürdürmek isteyip istemediklerine karar verebilsinler.
- PISA’nın yürütülüşünü, hazırlanışından uygulanışına kadar gözlemleyebilen bağımsız uluslararası gözlem ekipleri oluşturun. Böylelikle sınav formatı, istatistiksel ve puanlama süreçleri ile ilgili önyargılı ve haksız kıyaslamalarda bulunulmasın.
- Kar amacı gütmeyen özel şirketlerin üç yıllık PISA değerlendirmelerinin hazırlanması, uygulanması ve izlenmesindeki rolü ile ilgili detayları paylaşarak çıkar çatışmalarının ortaya çıkmasını önleyin.
- Test süreçlerinin uygulamasını yavaşlatın. Yukarıda bahsedilen konuları ulusal ve uluslararası düzeyde tartışabilmek adına zaman kazanmak için bir sonraki PISA testi ertelenmeli ya da iptal edilmelidir. Böylelikle önerilen önlemlerden ortaya çıkacak kolektif öğrenmeyi yeni ve daha gelişmiş bir değerlendirme sistemine entegre edebilecek zaman kazanılmış olacaktır.
Mektubu gönderen akademisyenler sözlerini şu şekilde bitirmektedirler:
İmzası olan akademisyenler PISA uzmanlarının eğitimi iyileştirme yönünde samimi istekleri olduğunu düşünmekle birlikte, OECD’nin dünya çapında, eğitim araçlarının ve amaçlarının küresel hakemi haline nasıl geldiğini anlamakta güçlük çektiklerini belirtmişlerdir. OECD'nin standartlaştırılmış test üzerine odaklanıyor olmasının öğrenmeyi ağır bir yük haline getirme ve öğrenme zevkini öldürme riskini taşıdığını belirten uzmanlar, PISA’nın, birçok ülkenin hükümetini daha yüksek test puanları için uluslararası bir rekabete yönlendirmesi nedeniyle, OECD’nin, eğitim politikasını dünya çapında şekillendirme gücünü üstlenmiş olduğunu ve OECD'nin hedeflerinin gerekliliği veya sınırlamaları konusunda herhangi bir tartışma yapılmadığını vurgulamışlardır. Sonuçta, çok geniş bir yelpazedeki eğitim geleneklerini ve kültürleri sadece bir tane, dar ve önyargılı ölçüt kullanarak ölçmenin, okullarımıza ve öğrencilerimize onarılamaz zararlar verebileceğinden derin endişe duymaktadırlar.