Nasıl Öğreneceğini Bilmediğimiz Çocuklar

Bir olayın nasıl gerçekleştiğini bilmek o olayla baş etmenin en önemli faktörlerinden biridir. İnsan sağlığının nasıl bozulacağını bilirse sağlığını bozacak faktörlerden kendini korur. Bu hem fiziksel sağlık için hem de psikolojik sağlık için geçerli bir kuraldır. Eğer bir insan yaşadığı duygu durumunun nasıl bozulduğunu ve duygu durumunu neyin bozduğunu bilirse depresyona girmeden önce alınabilecek her türlü önlemi alabilir. Bu durum sadece bu alan için geçerli değildir ki aslında bu her alanda geçerli olan ve bizleri ilgilendiren bir durumdur. Fakat birçok şeyin hatta çok önemli olan birçok şeyin nasıl olduğunu bilmeden ya da sorgulamadan süreci başlatıyoruz. Bunların başında eğitim süreci geliyor denebilir. Eğitim öğretim süreci ne zaman başlar aslında bu soruya verilen cevapları duyar gibiyim. Fakat çocuğun eğitim ve öğretim süreci eş seçme ile başlayan bir süreçtir denilebilir. Bunun gerekçeleri var fakat konumuz bu değil. Biz burada daha çok farkında olmadığımız fakat var diye kabul ederek bir süreci başlattığımızda ulaştığımız sonuçları ele alacağız.

Eğitim öğretim süreci başladığında yani okul çağı geldiğinde çocukla ilgili birçok soruya cevap ararız. Okula gitse mi yoksa seneye mi gitse daha iyi olur? Öğretmeni bay mı bayan mı olsa daha iyi olur? Devlet okulu mu yoksa özel okul mu daha iyi olur? Kardeşi ile aynı okula ya da aynı sınıfta mı yoksa ayrı ayrı okul ya da sınıflara mı gitse daha iyi olur? Bu ve benzer soruları çoğaltabiliriz. Hadi burada yazıyı okumayı durdurun ve sorabileceğiniz soruları düşünün. Yukarda sorulan ve sizin sormayı düşündüğünüz sorular daha çok ne zaman anlam kazanır? Ya da şöyle düşünelim hangi aileler bu ve benzer soruları daha çok sorma ihtimali vardır? Bu soruların sorulmasında hiçbir akınca yoktur. Burada iki sorun vardır. Birincisi bu soruları sorma zamanımız ve ikincisi bu sorulara verilecek cevapların doğru olup olmayacağıdır. Soruları çocuk okula başlama yaşına geldiğinde sorarsak ki sormamız gerekiyor bu doğru bir zaman değil, bu zaman soru sorma zamanı olmaktan daha çok çocuk doğduğu andan itibaren ileride soracağımız bu sorulara cevap olabilecek deliller elde edecek gözlemler yaparak soracağımız sorulara cevap verme zamanıdır. Eğer bunu başaramaz isek soracağımız sorulara verilecek olan cevapların yanlış olma ihtimali yüksektir çünkü çocuğumuz tanımıyoruz demektir.

Bu bağlamda sormamız ve çocuk dünya geldikten sonra başlayacak olan bir gözlem ile belirlenecek olan bir durum "çocuğun nasıl öğrendiğidir" Çocuğunun doğumla birlikte sahip olduğu öğrenme tarzına göre çevreye tepki verebileceğini bilen anne için çocuğun davranışları daha anlam kazanır ve aynı zamanda çocuğun sahip olduğu bu öğrenme tarzını destekleyici ortam ve etkinlikler düzenli ve tutarlı bir şekilde çocuğa sunulabilsin. Eğer bir çocuk kinestetik öğrenme tarzına sahip ise hareketli olacaktır. Kucakta durmaktansa kucaktan kucağa dolaşmak daha çok onu sakinleştirecektir. Bu çocuk bu kadar hareket etmek isterken yani kucaktan kucağa gezerken rahatlıyor ya da sakinleşiyor iken neden bazı çocuklar annesinin kucağında sakin sakin ona verilen bir oyuncak ile oynayarak sakinleşiyor. Oyuncağın çıkardığı ses onun ilgisini çekerken ya da bir başkasını oyuncağın rengi ilgisini çekerken neden bir diğeri sadece bir bakla ile yetinip başka bir tarafa yöneliyor. İşte bütün bu tepkilerin farklı olmasının nendi her bir çocuğun ağırlıklı olarak öğrenme tarzlarının bir birinden farklı olmasıdır. Biri işiterek, biri görerek bir diğeri ise hareket ederek yani yaparak öğrenecektir.

O halde çocuk okula başlayıncaya kadar ve okula başladığında cevabından emin olmamız gereken bir soru sormamız gerekir. O da " çocuğun öğrenme stilinin ne olduğudur". Bu soruya cevap vermeden ya da çocuğun öğrenme stilinin ne olduğunu bilmeden eğiğim-öğretim sürecine başlaması çocuğun çok kısa süre içinde etiketlenmesi anlamına gelmektedir. Düşünün kinestetik öğrenme tarzına sahip bir öğrencinin sınıfta kırk dakika ders dinlemesini beklemek balığı sudan çıkarmak ile eş değerdir. Bu çocuk dokunacak, hareket edecek, kendisi yapacak yani bu sürecin içinde aktif olmak isteyecek çünkü ancak bu şekilde öğrenebilir ya da etkin öğrenebilir. Bu şekilde bir sınıf anlayışı olmayan bir yerde öğrenci hakkında ilk yargı "dikkat eksikliği" olacaktır. Önlem almaz iseniz yani ilaç kullanmazsanız bu tanıya "Hiperaktivite" bozukluğu eşlik eder. Öğrenme stilini bilmeden bir çok yetenek denizini kuruttuk.

Gelin okulların açılacağı bu dönemde kendimize şu soruyu soralım "benim çocuğumun ya da çocuklarımın öğrenme stili nedir?" Unutmayalım öğrenme tarzı doğuştan gelen bir özellik sonradan kazanılmıyor. Dolayısıyla ne kendimiz ne de çocuğumuz suçlamayalım. Hiçbir öğrenme tarzının diğerinden üstünlüğü yoktur. Tek fark çocuğa sunulan ortamın ve verilen fırsatların onun öğrenme tarzına uygun olmasıdır. İşte o zaman öğrenme gerçekleşiyor. Yani keşke benim çocuğum şu öğrenme tarzına sahip olsaydı demeyin. Sizin öğrenme tazınız ile eşinizin öğrenme tarzı farklı olabilir. Siz görsel iseniz düzen önem kazanır . Eşiniz kinestetik ise düzen önemli değildir. Bunun farkında olmaya ailelerde çatışmalarda kaçınılmaz oluyor. Anne-Baba ve çocukların öğrenme tarzları da farklı olunca yine çatışma başlıyor. Baba işitsel ise dinleyerek anladığını söyler ve çocuğunun da neden dinleyerek anlamadığını sorgulayarak hatta bu şekilde öğrenmesini baskı yaparak isteyebilir. Bu şekilde öğrenme gerçekleşmeyince okulda "dikkatsiz ve Hiperaktif" olarak etiketlenen çocuk evde daha patolojik bir sıfatla etiketlenmektedir.

WhatsApp Destek Hattı
(552) 877 0 877