Her aile çocuğunun başarılı olmasını ister. Bundan daha doğal ve iyi bir istek olamaz. Sorun çocuğun başarılı olmasını istemek değil, sorun çocuğun başarılı olması için seçtiğimiz ve uyguladığımız yöntemlerdedir. Çocuğun bir şeyi öğrenmek istemesi ve bunu gerçekleştirmesi için bir desteğe ihtiyaç duyar ki zaten insan oğlu için bu destek hiç bitmeyecek bir faktördür. Yani insan her yaşta böyle bir desteğe ihtiyaç duyar. Değişen sadece ihtiyaç duyulan desteği alma şeklidir. Şunu belirtmekte fayda vardır ki bu desteği vermeye gönüllü olan insanların iyi niyetli olduklarından hiç kimsenin kuşkusu yoktur. "Bir şeyi öğrenmeye istekli olmak" diye başlayan bir çok konuşma, makale, bildiri, köşe yazısı ve sohbetler olmasına rağmen sanırım esası gözden kaçırıp çocuğu bu zor yolculukta yanlış yerden ve yanlış yöntemlerle güçlendirmeye çalışıyoruz.
Kullandığımız yöntemlere geçmeden önce çocuğa dünyanın en zor işlerinden olan öğrenme sürecinde hangi aşamada destek vermemize ilişkin farkındalığa ihtiyaç vardır. Pavlov Klasik Koşullu Tepki kavramını fark ettikten sonra sürecin nasıl oluştuğunu şöyle tanımlamaktadır. "eğer deneysel çalışmalarımda yer alan köpeğim "AÇ" olmasaydı değil zil davul çalsam da asla tepki (salya) vermezdi" Aslında bu süreçte tepki vermeyi sağlayan şey köpeğin ihtiyaç içerisinde olmasıdır. O halde süreç şöyle gelişiyor: İstek, ihtiyaç, dürtü, güdü, davranış ve bu sürecin sonucunda öğrenme gerçekleşmektedir. Bu süreç kişinin motive edilmesi (güdü) için nerden başlanması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Birey bir istek ve ihtiyaç hissetmedikçe güçlenmesi ve bunun sonucunda beklenen davranış değişikliğinin kalıcı olmasını(öğrenme) beklemek mümkün değildir. Bu aslında bireyin bir eksikliği hissetmesi anlamına gelmektedir. Üşüdüğümüzü hissettiğimizde bu eksi durumdan artı duruma yani ısınmak için mutlaka bir şeyler yaparız. Korkuyu ve kaygıyı hissettiğimiz durumlarda ortaya çıkan eksikliği gidermek için kimsenin bize bir şey söylemesine gerek kalmadan bir şeyler yaparak daha güvenli bir durumda olmak için mutlaka bir şeyler yaparız. Aslında bizlerde bilinç altında çocuğun başarılı olmasında en önemli faktörün bu, yani çocuğa istek ve ihtiyaç hissettirerek eksiklik duygusu yaratır. Sorun burada başlıyor ve iki durumla karşı karşıya geliyoruz.
Bunlarda birincisi sürecin tam ortasında başlayarak yani güdü noktasından başlayarak sonuca gitmeye çalışıyoruz. Bunun anlamı, sürecin ilk üç faktörü göz ardı edilerek öğrencinin başarılı olması için desteklenmektedir. Bu durumu, arabayı daha hızlı gitsin diye dördüncü viteste kaldırmaya benzemektedir. Eğer siz olması gereken aşamaya dikkat etmezseniz arabayı kaldırmanız hem zor kaldırsanız dahi ona zarar verebilirsiniz. Aynen bizlerde çocuğumuz dördüncü vitesten öğrenme sürecine başlaması için güdülüyoruz. İkincisi ve bu yazının da ana konusu olan durumdur. Bu durumda süreci doğru yerden başlatmaya çalışıyoruz yanı arabayı birinci vites ile kaldırmaya çalışıyoruz fakat yapmamız gereken şeyleri ya yanlış ya da eksik yaparak yine istenilen sonuca ulaşamıyoruz. Çocukların istek ve ihtiyaç hissederek içten gelen bir zorlama ile güçlenmelerini sağlamak için bizim yaptığımız uygulama "KIYASLAMA" dır. Kıyaslama çocuğa eksiklik duygusu hissettirerek artı bir duruma geçmek için bir şeyler yapmasını sağlamak yerine çocuğa "YETERSİZLİK" duygusu hissettirerek hiçbir şey yaptırmamaya neden olmaktadır. Bu durum başka olumsuz duyguların yerleşmesine bu olumsuz duygular nedeniyle çocuğun bu süreçte kazanması gereken sosyal yaşam becerilerini de kazanmamasına neden olmaktadır.
Yani kıyaslama ile çocuğu hem akademik, hem sosyal hem de psikolojik olarak "öldürmekteyiz". Burada kıyaslamanın hangi yaşta olursa olsun fakat hele kimlik ve kişiliğin oluşum sürecinde (on sekiz yaşına kadar olan süreci kast ediyorum) ne kadar zarar verici bir yöntem olduğunu vurgulamak için ölüm metaforunu kullanmayı tercih ettim. Yani kıyaslama yöntemi ile çocuğu motive etmeye çalışmak arabayı birinci viteste fakat el freni indirilmeden, lastikler patlak ve önlerin takozlar olduğu halde kaldırmaya çalışıyoruz.
Sonuç olarak, çocuğu kıyaslayarak motive etme yöntemi onun başarısı önündeki en büyük engel olarak yer almaktadır. Ailelerde bu yöntemi iyi niyetle uyguladıkları için ve niyetlerinin farkında oldukları için çocukta meydana gelen olumsuzlukları bu yönteme atfetmemektedirler. Özetle ruh sağlığımız bozan da aslında istenmeyen durumlarla karşı karşıya gelmemek için aldığımız yöntemlerdir. Çocuğun başarısız olma korkusu kıyaslama yöntemini kullanarak bir önlem almamıza neden oluyor. Fark etmiş olmalısınız ki esasen başarısız olmayı ve aynı zamanda çocuğun ve bizimde da ruh sağlımızı bozan bu yöntemin kendisidir. Tek tavsiye, öncelikle ve mutlaka çocuğunuz çok iyi tanıyın, gelişim özelliklerini bilin, başarabileceği beklentiler oluşturun ve onu ancak ve ancak kendi gelişim hızı ile kendisi ile kıyaslayın.
Prof. Dr. Mustafa KOÇ