Gerçek dünyada gerçekten neler oluyor? Belirli bir derecede kesinlik nasıl oluşturabilir? Doğrulanabilir örüntülere ilişkin mantıklı açıklamalar nelerdir? Gerçeğe ne ölçüde ulaşabilir? Bu sorularda ortak olan yön, gözlemlenebilen ve tahmin edilebilen, doğrulanabilir örüntülerle gerçek bir dünyanın olduğu, gerçekliğin var ve hakikatin uğruna çabalamaya değer olduğu varsayımıdır. Hakikat ve gerçeğe ilişkin felsefi araştırma, bilginin doğasını, nasıl oluştuğunu ve dil vasıtasıyla nasıl iletildiğini incelemeyi içerir. A. Comte'nin temsilcisi olduğu pozitivizm, yalnızca doğrudan deneyimlere dayalı doğrulanabilir iddiaların gerçek bilgi olarak göz önüne alınabileceğini ileri sürmüştür. A. Comte, özellikle yanılabilir insan aklı ve insana bağlı teoloji ve metafizikten, ampirik (deneysel) temelli deneyimin –pozitif bilgiyi- ayırmayla ilgilenmiştir. 20. Yüzyılın başlarında geliştirilen mantıksal pozitivizm, mantık temelli bağlantı kuran pozitivizmden, sembolik mantık gibi kesin bir prosedürel dil kullanan kuram gelişimine doğrudan deneyim üzerine bir önem yükledi. Shadish'e (1995'den akt. Patton 2014) göre de bilgi, ya doğrudan deneyimler ya da dolaylı olarak prosedürel dil yoluyla ortaya çıkar.
İnsan için bu kadar büyük bir önem taşıyan bilgiyi, genellikle bilen ile bilinen veya özne ile nesne arasındaki ilişkinin sonucunda ortaya çıkan ürün olarak tanımlanır. Bu ögelerden bilen özne bilinç sahibi olan insandır ve konu edindiği şeyi kavramak isteyen bireydir. Bilginin, gündelik, dini, teknik, sanat ve bilimsel olmak üzere çeşitli türleri vardır (Cevizci, 2017). Öner'e (1995) göre, en geniş anlamıyla bilgi, var olanı tanımadır. İnsan farklı yollarla, farklı amaçlarlar var olanı tanımlar. Hangi yolla elde edilirse edilsin insan kazandığı bilgi ile yetinmeyip sürekli bilgi elde etme yolundadır ve var olduğu sürece bu çaba devam edecektir. İnsan, öğrenmek, bilgi edinmek ve bilim yapmak için çeşitli kaynaklardan yararlanmış ve yararlanmaktadır. Bunlar bireysel yaşantılar, otorite, tümdengelim, tümevarım ve bilimsel yöntem olarak belirtilmektedir (Mouly, 1963'den akt. Kaptan, 1995).
Bilgi edinme kaynakları çok çeşitlidir. Duyu organları ile ve kişisel deneyimler ile elde edilen bilgiler, diğer insanlar ile etkileşim ve paylaşım sonucunda edinilen bilgiler, alanında uzaman kişilerden edinilen bilgiler, mantık yürüterek, genellikle tümdengelim veya tümevarım yolu ile edinilen bilgiler ile ve nihayetinde bilimsel süreçler, yöntem ve anlayışlar aracılığı ile elde edilen bilgiler olarak sıralanmaktadır. Dewey'e (akt. Noddings, 2016) göre de, araştırmatestindengeçenlerbilgisayılırvedoğruolarakadlandırabilir.HerbertSpencer'ın sözleri John Dewey'i etkilemiştir. HerbertSpencer, en çok öğretmeye değer bilgiler hangilerdir? Sorusunu sormakta ve öğrencilere ne düşüneceklerini değil, nasıl düşüneceklerinin ve problem çözmenin öğretilmesi gerektiğini savunmuştur (Akt. Lunenburg ve Ornstein, 2013). Dolayısyla Dewey, yaşantı, otoritegibiunsurlarıyoluylaeldeedilenbilgininbilgiolsa da bilimselbilgiolarakkabuledilemeyeceğinisavunur. Zira bilimselbilgiedinmesürecibir problem ilebaşlarveprobleminçözümüneyönelikçeşitlisüreçleriiçerir.
Bir olgu yada olay hakkında hangi yol veya yöntemlerle bilgi sahibi oluruz, bilgi ediniriz? Bu soruya Christensen, Johnson, Turner, (2015) bilgi elde edebilmek için pek çok yol olduğunu ancak en önemli dört yolunun olduğunu belirtirler. Bunlar; sezgi (bilinç öncesi sürece dayanır), otorite (otoritenin söylediği şeylere dayanır), rasyonalizm (akıl yürütmeye dayanır) ve deneyime dayanır (görgücülük). Bilim bu yaklaşımların bir karışımı olup, doğal dünya hakkında geçerli ve güvenilir bilgi elde etmenin yoludur. Tarih boyunca bilim farklı sorgulama yaklaşımlarını vurgulamıştır. On yedinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla kadar tümevarım yaklaşımı, 1850 yıllarından 1960'lı yıllara kadar hipotez testi birinci bilimsel yöntemdi. Bu süreçte mantıksal pozitivistler hipotezlerin doğrulanması gerektiğini vurguladılar. Mantıksal pozitivist olmayan Popper ise, hipotez ve teorilerin yanlışlanması gerektiği üzerinde durdu. Hem mantıksal pozitivistlerin doğrulamacılık ilkesi hem de Popper'inyanlışlama ilkesi tek başına ele alındığında bazı sorunlar içeriyordu. Günümüzde her iki yaklaşımın bir karışımı kullanılmaktadır. 1960'lı yıllardan itibaren bilimin felsefi tartışmalardan ziyade deneysel olarak doğrulanması gerektiğini ileri süren doğacılık çağına girdik. Doğacılık döneminde bilim, önceki dönemlerin fikirlerinin karışımını içerik; bu hipotezlerin ve teorilerin deneysel yeterliğine ve uygulamada neyin işe yaradığını bulmaya odaklanan pragmatik bir yaklaşımdır. Doğacılık, paradigmalar hakkındaki ThomanKhun'infikilerinden etkilenmiştir. Paul Feyerabend ise, bilimin çok fazla farklı yaklaşım kullanmasından dolayı anarşist olarak görülebileceğini iddia etmiştir. Bilim, bilgiyi elde etmek için yöntemler, kriterler, gerçekler ve teoriler içerir. Bilimin başlıca varsayımları şunlardır: (1) Doğada benzerlik ve düzen vardır. Doğada bir benzerlik olmazsa, doğayı anlayamaz, açıklayamaz ve onunla ilgili bilgi sahibi olamayız. Düzen olmadan da, teoriler ve genellemeler geliştiremeyiz. (2) Doğa deneyimlerimiz dahil gerçektir. Bilim doğada bir gerçeğin var olduğunu varsaymakta ve bunu ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. (3) Doğada düzeni keşfetmenin mümkün olduğu varsayımı. Felsefi anlamda bilgi kuramı (epistemoloji) ise, bilginin doğasını araştıran felsefe biliminin bir dalıdır (Olson, Hergenhahn, 2016).
Noddings'e (2016) göre, eğitimcileri ilgilendiren bazı sorular şunları içerir: öğrettiklerimizin doğru olduğunda ısrar etmeli miyiz ve eğer öyleyse doğru denilince neyi kastediyoruz? Bazı filozoflar bir çeşit yanlışlanabilirtemelcilik anlayışını savunmuşlardır. Mutlak şekilde kesin olan başlangıç inançlarının peşinde olmanın sonuç vermeyeceğini kabul ederler. Dewey'e göre, araştırmayı yönlendiren tüm ifadeler ya da inançlar bilgi sayılır. Bu ifadelerin ya da inançların hepsi araştırma testinden geçemez; fakat bu testi geçenlerin hepsi doğru olarak adlandırılır. Karl Popper ise, doğruluktan düzenleyici ideal olarak bahseder. Yani erişilmez olan ancak yine de erişmeye çabaladığımız bir şeydir. Bu bakış açısına göre, bilimsel ifadenin mutlak kesinliği hiçbir zaman oluşturulamaz. Fakat bazılarının yanlış olduğu gösterilebilir. Çeşitli varsayımlar geliştirilebilir. Bu varsayımlar yanlışlandığında, onlar ya terk edilir ya da yeniden düzenlenir. Böylece doğruya daha çok yaklaşmış olunur. Popper'e göre ortaya konulması gereken en iyisi sürekli varsayılar üretmek, test etmek ve çürütmektir. Dolayısıyla bilimsel hipotezler ve teoriler, prensip olarak nasıl yanlışlanabileceklerini açıklamak şeklinde formüle edilmeldir.
Bilmek ne demektir? Ne zaman, bir öğrencinin bildiğini varsayarız? İnsanın bilme süreci hem bireysel hem de toplumsal olarak büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. J. Piaget, bilen kişiyi incelemeden bilginin ele alınamayacağını savunur. Piaget'in epistemolojisi bir çeşit yapılandırmacılıktır. Piaget, yapılandırmacı görüşlerini I. Kant'a dayanıdır. Piaget, bilgiyi oluşturmada bilişsel mekanizmalar ile dünyanın etkileşimine vurgu yapan ilk kişinin Kant olduğunu söyler. Piaget'in çalışması yapılandırmacı olduğu kadar, yapısalcıdır. O, zihin yapılarını matematiğin soyut yapılarıyla, biyolojik yapıları bilişsel yapılarla ve soyun entellektüel gelişim yapılarını bireylerinkilerle ilişkilendirmiştir. Yapılandırmacılığa göre bilgi pasif algının sonucu değildir. Bu konuda şöyle bir soru sorulur; her bir bilen kişi, tamamen kendine özgü şekilde mi bilgilerini yapılandırır, yoksa tüm insanlarda var olan ortak bir bilişsel mekanizmayı mı kullanır? Piaget'in öğrenmenin sosyal yanlarını göze ardı ettiğini düşünen eleştirmenler, çoğunlukla Vygotsk'nin görüşlerinden yararlanırlar. Radikal yapılandırmacılıkPiaget'den daha da ileri gider. Epistemolojik öznenin önemini kaldırır ve bilgiyi idrak eden tekil özneyi bilgi yapılandırmasının merkezine yerleştirir. Radikal yapılandırmacılar yalnızca, algıların ve bilişin teori yüklü olduğunu, yani bütün bilgilere bilişsel yapıların ve teorilerin aracı olduğunu söyler (Noddings, 2016).
Görüldüğü üzere insanlık tarihi boyunca bilgi ile ilgili bir çok araştırma yapılmış ve sorular hep sorulagelmiştir. Felsefeden, sosyolojiye psikolojiden fen ve doğa bilimlerine kadar her bir bilim dalı bu sorular ve cevapları ile meşgul olmuştur.
Eğitim temel amaçlarından birisi düşünen, sorgulayan, sorular sorabilen, eleştirebilen, olduğu gibi kabul etmeyen bireyler yetiştirmektir. Eğitim hazır cevaplar verebilmek değildir. Nitekim cevapların verildiği eğitim ortamlarında ezber, tekrar, hazırcılık ve tembellik gibi durumları kendi elimizde oluşturmuş oluruz. Bu düşünceyle bilgi ile ilgili birkaç soruyu bir kez daha soralım;
1. Bilgi nedir? Zihin dışında var olan mıdır? Zihnin ona yüklediği anlam, anlamlar mıdır?
2. Bilgiler sayıya dönüştürülebilir mi? Nasıl?
3. Bilgiler, kültüre bağlı mıdır? Nasıl?
4. Bilgi genellenebilir mi genellenemez mi? Nasıl?
5. Bilimsel bilginin değerini toplum ve tarihin koşulları mı belirler?
6. Bilimsel bilginin değeri, kullanılan bilimsel yönteme değil de bilimin içinde yapıldığı toplumun ve tarihin koşullarına bağlı ise; toplum ve tarihin koşulları değiştikçe bilimsel bilginin değeri de değişmekte midir?
7. Bilgi genel geçer midir?
8. Bilimsel bilginin evrenin değişmez yasaları gibi ezberletilmesinin bir anlamı yok mudur?
9. Bilimsel bilgi öğretilmez ise nasıl öğrenilecek?
10. Bilgi kesin midir?
11. Bilimsel bilgiler ve yargılar mutlak değil midir?
12. Bilgi değişken bir yapıya mı sahiptir? Nasıl?
13. Bilimsel bilgiler ve yargılar mutlak değil ise eğitim kurumlarında öğretme-öğrenme sürecinin önemli bir aracı olan öğretim programı kazanım ve içerikleri nelerden oluşmalıdır? Ya da öğretim programlarına neden ihtiyaç vardır? ihtiyaç ve gerek var mıdır?
14. Eğitim, bilginin aktarılması yerine, bilgi üretmeye yönelik olarak mı düzenlenmelidir? O halde hiç mi bilgi aktarılmamalı?
15. Bilgi üretimi nasıl olmalı? nasıl olur? nasıl olacak?
16. Bilgiyi üretmek için de bilgi hammaddesine gerek yok mudur?
17. Ham veri ve datayı kim ve nasıl aktaracak?
18. Öğretmenler bilgiyi aktarmayacaklar ise bilgili olmalarına gerek var mı?
19. Eğitim ortamlarına aktarıldığı değil de üretildiği iddia edilen bilginin üretilip, üretilmediği nasıl test edilecek? Neye göre değerlendirilecek ve karar verilecek? Bir başka anlatımla üretilen ile aktarılan bilgiler arasındaki fark nasıl ayırt edilecek?
20. Bilginin üretimi ne anlama geliyor? Bilginin hayata aktarımı mı? bilginin niceliksel olarak çoğalması mı? Bilginin genellenebilirliği mi? Bilginin orijinalliği mi? Faydalı olması mı?
21. Bilgi, kişinin dışında (nesnel) değil midir? Yoksa bilgi kişinin kendi deneyimleri, gözlemleri, yorumları ve mantıksal düşünmeleriyle oluşur ve öznel midir?
22. Eğer insanlar bilgiyi olduğu gibi almayıp, kendilerine göre anlamlandırıyorlarsa, herkesin kendine göre anlamlandırdığı bilgiden, genel geçer doğrulara nasıl ulaşılacak?
23. Dünyada yaşayan insan sayısına, ve bu insanların bilgiyi anlayıp, yorumlaması sayısına kadar mı bilgi olacak? O halde bu sonuç bilimsel bir bilgi midir? yoksa bir bakış açısı mıdır? Bilimsel bilginin bir standardı yok mudur? Olması gerekmez mi?
24. Öğrenme ve bilgi edinme sürecinde acaba ampririzm/gözlem/deneycilik ile rasyonalizm/akılcılığı nasıl bir araya getirebiliriz?
25. Veri dışarıdan duyular yoluyla alındıktan sonra bireyin de içinde aktif bir şekilde yer aldığı sosyal, kültürel çevre tarafından mı bilgiye dönüşür?
26. Veri dışarıdan duyular yoluyla alındıktan zihinde çeşitli süreçlerle içselleştirilmesi sonucunda mı bilgiye dönüşür?
27. Veri dışarıdan duyular yoluyla alındıktan zihinde çeşitli süreçlerle içselleştirilmesi sonucunda yeni ve farklı bir veri elde edilmesi sonucunda mı bilgiye dönüşür?
28. Veri dışarıdan duyular yoluyla alındıktan zihinde mevcut olan önceki veriler ile bağ kurması sonucunda mı bilgiye dönüşür?
29. Verileri dışarıdan birey kendisi mi almalı yoksa birileri (ki bu muhtemelen eğitimcileridir) tarafından mı verilmeli?
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Cevizci, A. (2017). Felsefeye giriş. Ankara: Nobel Yayınları (5. Baskı).
Christensen,L.,B, Johnson, R.,B, Turner, L.,A (2015). Araştırma Yöntemleri Desen ve Analiz. (Çeviri Editörü: Ahmet Apay) Ankara, Anı Yayınları.
Kaptan, S. (1995). Bilimsel araştırma ve istatistik teknikleri. Ankara: Tekışık Web Ofset Tesisleri. (10. Baskı).
Lunenburg F, C., ve Ornstein, A, C. (2013). Educational Administration (Eğitim Yönetimi Çeviri Editörü: Gökhan Arastaman), Ankara, Nobel Yayınları 6. Baskı.
Noddings, N. (2016). Eğitimfelsefesi. Ankara: Nobel Yayınları (3. Basımdan Çeviri).
Olson, M. H., ve Hergenhahn, B.R. (2016). Öğrenmenin kuramları. (Çeviri Ed. Mustafa Şahin). Ankara: Nobel Yayınları (9. Baskı).
Öner, N. (1995). Felsefe yolunda düşünceler. İstanbul: MEB, Öğretmen Kitapları Dizisi.
Patton Michael Quinn (2014). Nitel araştırma ve değerlendirme yöntemleri. (Çeviri editörleri. Mesut Bütün, Selçuk Beşir DEMİR). Ankara, Pegem A Akademi. ss. 69.
Doç. Dr. Süleyman GÖKSOY
Eğitim Bilimleri Bölümü, suleymangoksoy@duzce.edu.tr